Video etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Video etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy
18 Mart Çanakkale Zaferi münasebetiyle zaferimizi ve şehitlerimizi analım istedim..

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Günün birinde bir "gülle", "su" karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri arkadaşlık olarak devam eder bu durum. Tabi ki, zaman lazımdır birbirini tanımak için...

Gel zaman git zaman "
gül" o kadar mutlu olur ki bu arkadaşlıktan ve birliktelikten, mutluluktan içi içine sığmaz artık anlar ki "suya aşık" olmuştur! Hayatında ilk kez aşık olan "gül", burcu burcu açar ve etrafa kokular saçar; "suya" dönüp der ki birgün:

Sevgili su, seni sevdiğim için böylesine değiştim, açtım ve etrafa kokular saçtım, yalnızca seni sevdim diye...

Öyle zaman gelir ki, artık "
su" da içinde "güle" karşı birşeyler hissetmeye başlar. Zanneder ki, güle aşık oldum. Günler ve aylar birbirini kovalar ve gülü sevdiğini zanneden su, artık eskisi kadar ilgilenmez gül ile. Gül ise;

Acaba su beni artık sevmiyor mu?” diye düşünmeye başlar.

Çünkü suyun kendisine olan bu ilgisizliği onu üzmeye başlamıştır. İçin için bu soruyu sorar kendine. Bir gün, gül suya der ki:

Biliyor musun ben seni cok seviyorum!” Su:

Ben de seni seviyorum” der.

Aradan zaman geçer ve gül yine suya:

Seni seviyorum...” der...

Su sıradan bir ifadeyle:

Ben de...” der ama gül bu sözde sevgiyi hissedemez. Bu sıradanlaşma, gittikçe sürer ama gül sabırla hep “Seni çok seviyorum ” der suya...

Fakat, öyle bir duruma gelir ki gül, etrafa o güzel kokuyu saçamaz ve burcu burcu açan dalları solmaya yüz tutar. Kendini toparlayarak ve son kez suya:

Biliyor musun seni hala çok seviyorum!” der göz yaşları içerisinde... Su da ona döner ve yine o bildik ironik ve umursamaz edası ile:

Üfff söyledim ya ben de seni seviyorum diye!” der.

Gün gelir gül yataklara düşer. Çok hastalanmıştır gül, rengi solmuş çehresi sararmıştır. Yataklardadır artık. Su ise başında bekler gülün, yardımcı olabilmek için.

Ama bellidir ki artık gül ölecektir Ve son kez zorlukla başını döndürerek suya der ki:

Biliyor musun seni ben gerçekten seviyorum ve senin bilemediğin kadar sevdim üstelik!

Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır. 
Nedir sorun diye doktora sorar. Doktor muayene eder gülü. Muayeneden sonra şöyle der:

Hastanın durumu ümitsiz, artık elimizden birşey gelmez” Su, merak eder kendisini bu kadar çok seven gülün ölümüne sebep olan hastalığı ve sorar doktora:

Hastalığı nedir ki sevgili dostumun?

Doktor şöyle bir bakar suya ve der ki:

Gülün bir hastalığı yok dostum, hiç dikkat etmemişsin galiba sevgili dostuna, bu gül sadece "susuz" kalmış, ölümü onun için” der.

Ve anlar ki su artik, sevgiliye sadece seni seviyorum demek yetmemektedir.



"Seni Seviyorum" cümlesini kalbinizin en derininden gelerek söyleyebilmeniz, söylerken de bunu iliklerinize kadar hissedebilmeniz ve tüm bunları muhatabınıza gösterebilmeniz dileğilye... ;)

Sonraki paylaşımında tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



UYAN EY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAN 

Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 
Azrail'in kasti canadır inan, 
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 

Seherde uyanırlar cümle kuşlar, 
Dilli dillerince tespihe baslar.. 
Tevhit eyler dağlar,taslar,ağaçlar.. 
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 

Semavatin kapularin açarlar, 
Müminlere rahmet suyun saçarlar, 
Seherde kalkana hülle biçerler, 
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 

Bu dünya fanidir sakin aldanma, 
Mağrur olup taç-u tahta dayanma, 
Yedi iklim benim deye güvenme, 
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 

Benim,murat kulun,suçumu affet.. 
Suçum bağışlayub günâhım ref'et.. 
Resul'un sancağı dibinde hasret, 
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. 
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.. 

III. Murat Han (Osmanlı Padişahı)

Sözleri III. Murat Han'a, bestesi Ali Ufki Bey'e ait olan bir ilahi olup III. Murat Han bu ilahiyi kaçırdığı bir sabah namazı sonrası yazmış..

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşmek üzere.

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz.. 
Devamını Okuyun »



İzleyince etkilendim ve paylaşmak istedim..

Okurlarımdan "Eskisi gibi uzun makaleler yazmıyor, site/servis tanıtımları yapmıyorsunuz, kısacık paylaşımlar yapıyorsunuz!"  diye veryansınlar geliyor.. Eksik olmayın, var olun.. Ama ne zaman kaybettiğim kendimi, aradığım o limanda bulursam işte ondan sonra öyle makaleler yeniden gelir ;) Bu, o zamana kadar hiç makale yazmayacağım anlamına gelmiyor elbette, ama genellikle böyle az ve öz olacak paylaşımlarım... 

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Hz. İbrahim Peygamber misafirsiz pek oturmazmış sofraya.. Ne vakit yemek yiyecek olsa birisi olsun, bir kaşık daha konsun istermiş.. 

Bir gün akşam vakti sofra hazırlanmış, kimsecikler yok, bekliyor bir misafir gelse de yemek yesek. Yine gelen giden yok, çıkmış hani birini bulabilir miyim diye.

Bakmış ihtiyar bir adamcağız, 70-80 yaşlarında. Onu davet etmiş; "Baba gel, beraber yemek yiyelim" demiş. 

Oturmuşlar sofraya, ihtiyar kaşığını uzatmış, tam alırken besmele çekmediğini farketmiş Hz. İbrahim.
"Baba, besmele çekmedin, Allah'ın adıyla niye başmaladın" deyince; "Evlat, ben mecusiyim" diyor, "Ateşe tapanlardanım."

O zaman Hz. İbrahim biraz müteessir olmuş, "Kusura bakmayın" demiş, "Ben bu yemeği sizinle paylaşamam, biz hanif dinindeniz, ben sizi yolcu edeyim." diyerek nazikçe uğurlamış ihtiyarı.

Cenab-ı Hak o zaman Cebrail Aleyhisselam'ı gönderip Hz. İbrahime diyor ki; 
"Ne yaptın sen, o benim kulum" diyor, "onu Ben yarattım. Bana inanmadığını bile bile 80 yıldır ona rızık verdim, ekmek verdim, aş verdim, sağlık verdim, sıhhat verdim, evlat verdim, torun torba verdim. Ama sen bir lokma ekmeği çok gördün."

Cebab-ı Hak öyle deyince Hz. İbrahim koşmuş ihtiyarı aramaya, bulmuş, "Baba, durum böyle böyle..

İhtiyar şaşırmış, "Evlat o nasıl bir dindir ki; Allah benim gibi bir ihtiyar yüzünden peygamberini azarlıyor, ikaz ediyor. Ne güzel bir dindir. Nasıl girilir sizin dininize?" deyip oracıkta müslüman olmuş..


Tam da gaddarlaşmaya başladığım bir dönemde bu muhteşem kıssaya rastlayıp izlemem kısmet oldu :)

Tahammül, sabır, anlayış ve hoşgörü...

Oysaki ne kadar kolay kibrimize, nefsimize ve cehaletimize yenik düşüyoruz ve düşüyorum..


Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



İşte gidiyorum.. bir şey demeden,
Arkamı dönmeden, şikayet etmeden,
Hiçbir şey almadan, bir şey vermeden,
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum...

Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde,
Yürüyorum sanki senin yanında,
Sesin uzaklaşır herbir adımda,
Ayak izim kalmadan gidiyorum...

Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı,
Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı,
Bana kimse sen gibi sarılmadı,
Işığımız sönmeden gidiyorum...

Gelmesini bildiği gibi gitmesini de bilmeli.. 

Nur içinde yat Kazım üstâd, ruhun şâd olsun..

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Hadi bugün O’na (Celle Celaluhu) sevgini göster! 
Bugün sevgililer günü ya… 
O’nun için bir şey yap! O’na kendini beğendir bugün! 
“Seviyorum” diyorsun ya… 
Hadi göster sevgini!.. 
O neyi seviyor, neyi sevmiyor öğren!

Ve.. Sev O’nun sevdiklerini, sevmediklerinden uzaklaş!
Ki, O da sevsin seni…
Seven elbet sevilir ama, lafta kalmasın sevgin…
Hadi bugün O’na göster sevgini!..

Sevgililer günü ya bugün..

Bilirsin, seven hep sevdiğini anlatır,
“Bülbülün yüz hikâyesi varmış, hepsi de gül üstüne..”
Bugün, ulaşabildiğin herkese O’nu anlat!
O’nu ve O’nun en sevdiğini(Sallallahu aleyhi ve sellemi)…
Telefonla, yüzyüze, kavlen ve fiilen O’nu anlat!
O, sana senden de yakın olanı..
O, seni senden de iyi bileni..
O, sen O’nu bıraksan da seni asla bırakmayanı..
O, en güzel sevda türküsünü, ölümsüzlük bestesini…
Sevgililer günü ya bugün..

Bilirsin, seven hep sevdiğini düşünür ya..
Bugün sen de hep O’nu düşün!
O’nun hoşuna gidecek bir şey yap! Memnun et O’nu..

Meselâ;
Şimdiye kadar isteyip te yapamadığın bir emrini uygula bugün!
Kılamıyorsan, bugün namaza başla!

Meselâ;
“Kur’anı mutlaka öğreneceğim” de!
Biliyorsan, öğretmek için bir talebe bul kendine!
Bir ayet ezberle ve uygula onu!..
Bugün bir hadis öğren ve öğret!..

Meselâ; bugün Sevgilini en az bir kişiyle tanıştır!
Hiç tanımadığın birine selam ver O'nun için!
Bir yetimin başını okşa! Bir çocuğu sevindir bugün!

Meselâ;
İşyerine giderken O’nu hatırlatacak bir tatlı götür bugün,
Ya da çal komşunun kapısını, yüreğini bölüş,
O’nu anlat bu vesileyle..
Bugün O’nun için birşey yap!
Ama yalnız O’nun için.. Nefsini hiç karıştırma!
Cennet hesapları yapma mesela bugün, karşılık bekleme!
Pazarlıksız, riyasız yap her yaptığın…

Bugün şöyle bir düşün!
Sevdiklerine ve hatta sevmediklerine,
Ne kadar çok vakit ayırabiliyorsun?..
Fanî dediğin şu dünya için ne kadar çok çalışıyorsun?..
Yarım saat sürecek bir ziyaret için,
On dakika sürecek bir yemek için, mutfakta ne kadar kalıyorsun?..
Nazlıca ağlayan yavrunun sesiyle nasıl fırlarsın yatağından, o soğuk gecede?..
İşverenin ay sonunda vereceği üç kuruş için nasıl kahredersin kendini?..
Sınıfını geçebilmek için, iyi not alabilmek için, nasıl geceni gündüzüne katarsın?..
Eşini, çocuklarını, anneni, babanı, nişanlını memnun etmek için nasıl da çırpınırsın…
Bütün bunlar ve senin de ekleyebileceğin dahaları için yaptıklarının,
Söyle, yüzde kaçını Allah için, Habibullah için yaptın bugüne kadar?..

Evet bugün sevgililer günü olsun..
Sen de buluş Sevdiğinle bugün!
At kendini seccadeye, bir tövbe et, dönmemecesine..
O’nun sevmediği herşeye ama herşeye “elveda” de!
Gözyaşların hediye olsun O’na..
Gözyaşların ve zaten O’nun olan yüreğin..
Bugün ve her gün!

Tekrar anlatımına sağlık sevgili Asım Yıldırım ve yüreğine sağlık paylaşıma vesile olan kişi...

Bu sevgililer gününde paylaşalım bu ilahi sevgiyi..

Sonraki paylaşımlarımda görüşene dek Ebedi Sevgiliye, Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..

Sevgiler, Saygılar.
Devamını Okuyun »


Ağzına, yüreğine sağlık sevgili Asım Yıldırım.


Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler..! 

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek her şeye rağmen; hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Fakir bir çoban, padişahın kızına aşık olmuş. Herkes "Davul bile dengi dengine, senin ne haddine padişah kızı istemek!" demiş. Bu ümitsiz sevdasını gidip memleketin meşhur dervişine anlatarak yardım istemiş. 

Derviş: “Evladım, bu iş zor, vazgeç bu sevdadan." demiş.

Çoban: "Vazgeçemem! Ne olur bi çare bul!" diye ısrar edince,

Derviş: "Şehrin girişinde, tam yol ağzına otur, kim ne derse desin sadece ''Allah'' diye cevap ver.” demiş.

Çoban denileni yapmış. Günlerce, aylarca şehrin girişinde başka hiçbir kelime konuşmadan “Allah” demiş. 

Derviş, yiyeceğini, içeceğini her gün getiriyormuş. “Allah” diyen genç halk arasında meşhur olmaya başlamış. 

Nihayet bir gün padişah da genci merak etmiş. Dervişten genç hakkında bilgi istemiş. Derviş, gencin devrin büyüklerinden olduğunu söylemiş. 

Padişah, kalkıp genci ziyaret etmiş. “Kimsin? Derdin ne? Ne istersin?” demiş ise de, genç padişaha karşı da “Allah” demekten vazgeçmemiş. Başka tek kelime konuşmamış.

Derviş akşam gencin yanına gitmiş ve "Padişah sana 'Kızımı vereyim?' diyene kadar sen ondan sakın ha bir istekte bulunmayasın!" diye tembihte bulunmuş. 

Nihayet bir gün padişah tekrar gelip: “Ne istiyorsun, istiyorsan seni kızımla evlendireyim?" deyince, 

Genç, dervişin şaşkın bakışları altında: “Yok” demiş ve şöyle devam etmiş; “Artık onu istemiyorum. Ben başka bir hatıra ''Allah'' dedim. Allah (c.c.) devrin padişahını ayağıma getirip, benim gibi miskin bir gence kendi kızını teklif ettirdi.  O'nun hatırına "Allah" deseydim kim bilir ne olurdu? Ben bundan böyle O'ndan başkasını anmıyor ve O'ndan başkasını istemiyorum..” 
Nasip edecekse kuluna kelâmının lezzetini,
Bahane eylermiş yüce Mevla padişah kızını.
Kelâmının lezzetine bahane kıl bu dünyevi aşkımı,
Ey Yüceler Yücesi, esirgeme bu kulundan ilahi aşkını...

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Vakit akşam, gün ölmek üzere
Güneş ışıklarını topluyor, kızılca kıyameti kopuyor dünyanın
Kara kefenini giyiniyor gün
Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi gidiyor
Hatırla ki, senin de akşamın olucak bir gün
Ömrünün ışıkları solacak, hayatının perdesi çekilecek
Senin de kıyametin kopacak, dudaklarında donacak gülüşün güneşi
Zaman uçurumun olacak, gelen günün güneşi, sana doğmayacak
Unutulacaksın, ve hatta unutulduğun bile unutulacak..

İsmin anılmayacak orda burada,
Kimse yolunu gözlemeyecek
Kimse evde beklemeyecek
Şimdi akşam, gün akşamladır unutma
Ölmeden önce bil öleceğini ki, yaşadığını fark edesin, yaşatıldığını..

Herkesin senden uzaklaşacağı ölüm anını hatırla ki
Sende, şimdi, herkesten her şeyden uzaklaşıp, Rabbine yanaşasın
Seni, sen yokkende bilen Rabbin seni, sen öldükten sonra da bilicek elbet
Herkesin unuttuğu yerde seni bir O, hatırlayacak
Herkesin unuttuğu yerde seni, bir O, anacak
Hatırını yalnız O, bilecek
Sende O’nu an şimdi,
Sende O’nun hatırına var secdeye

Ve akşam, ikindinin sapladığı hançer, akşamın ufkunda nasıl da belli oluyor
Ufuklar kızardı, hüsranımızın kanı dışarı sızdı akşam,
Gül akşamdı, güller solmak üzere açıldı
İnsan doğar ve ölür,
Ötelere çevirir yüzümüzü akşam
Yıldızlar dünyadan sonrasını muştular gibi başlarını uzatır
Işıklar kayıplarımızın gittiği yeri, sevdiklerimizin gittiği yeri işaretler
Anlarız ki dünya, dünya dan ibaret değil
Anlarız ki kalıcağımız yer burası değil
Anlarız ki bulduğumuzu yitirmeden yitiklerimizi bulmak mümkün değil

Tahiyyata otur şimdi, ve gözlerini ellerine kilitle
Diri olan her şeyin selamını söylerken dirileri diriltene, ölüleri diriltene
Ellerinin, ne kadar da küçük kaldığını hatırla hırsların karşısında
Sahiplendiklerinin hepsi avuçlarının içinde
Ama avucun boş olucak bir gün, avucun boşalacak bir günün akşamında

Şimdi, renkleri çekilmişken eşyanın, cezbesi sönmüşken dünyanın
Ömrünü yeniden hesap et, bir takiyye miktarı ömür, ölümün arefesindedir elbet
Bitmiş say ömrünü bitmiş,
Ve son nefesinin gelip, iki dudağının arasından çıkmak üzere olduğunu düşün
İki nefeslik bi şey ömür dediğin aslında
Aldığın nefes Hay olanın ikramıdır, diriltenin ikramı..
Nefes göğsüne sokuldukça, hayattan nasibini alırsın, Hayy’ın hayat vadine kanarsın,
Hayatın içinde devam istersin verdiğin nefesle, yalvarırsın yakarırsın,
Yeni bir nefese muhtaç olduğunu söylersin
Hayy’dan gelir nefesin ve Hu’ya gider
Sanki aldığın her nefesle, yalnız Sana, yalnız Sana kulluk ederim demen istenir
Verdiğin nefesin ise, yalnız Senden, yalnız Senden yardım dilerim sözünün ruhu olması beklenir

Ömrünün bittiği an’ı uzakta sanma
Şimdi, şu an, geride bıraktığın ve senin adını verdikleri ölülerin başında duruyor gövden
Geride bıraktığın günlerde, bitirdiğin mevsimlerde, veda ettiğin yıllarda, terk ettiğin anlarda,
Yaşayıp, artık hatırası kalmış sen! ler vardır
Hepsi öldüler, yalnız sen varsın diye hatırlanıyor onlar
Sen, şimdi, onları hatırlatan bir mezar taşı gibi dikiliyorsun gövdenle
Aslında, dudaklarının arasına kazınıyor doğum ve ölüm tarihleri
Doğumun aldığın ilk nefes, ölümün verdiğin son nefes..
Yani ki, iki dudağının arasında saklı ömrün, şimdi aldın ve şimdi verdin
Şimdi verdiğin son nefestir,
Uyan..Yan.. An...

Senai Demirci ( Kimdir ? )

Hepsi ayrı ayrı sindirilmesi gereken bu satırlar üstüne yoktur elbet kelamım..

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Aşkın Tarifi

O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...

Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...

Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor O’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa...

Ve O her durduğunuz yerde duruyor her baktığınız yerden size bakıyor siz keyiflendikçe gülüp hüzünlendikçe ağlıyorsa...

Dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer en güzel kokusu bedenindeki ter en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

Hayat O’nunla güzel ve O'nsuz müptezelse... 

Elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü O’nun yüzü pembeysekışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar...

Her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... Her roman O’ndan söz ediyor her çiçek O’nu açıyorsa...

Bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor ve O gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa..

İştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa...

İştahınız hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

Eliniz telefonda yaşıyor işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...

Mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona O diye atlıyor vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

Kokusu burnunuzdan sureti gözünüzden sesi kulağınızdan teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

Özlemi sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

Hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...

O’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse...

Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...

Gamze gamze tebessüm de onun içinse alev alev öfke de; bunca tavır onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...

Uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa..

Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...

Nedensiz küsüyor sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

Kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...

Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız sabırsız sınırsız  doyumsuz bir tutkuyla...

...O halde yarın sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Yücel



İki Can üstâdın da yüreğine, kalemine ve yorumuna sağlık..

Çok yaşayalım, iyi yaşayalım ve biz de görelim inşaallah ;)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek gönlünüzden sevgiyihayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Korkmuyorum Seni Sevmekten

Kaçmaya çalıştığın gerçek,
Birgün karşına çıkacak.
Ve işte o gün
Kaçacak yerin olmayacak.
Ben senin varlığını seviyorum,
Yokluğunu seviyorum
Sana ulaşamadığım dakikalarda.
Seni duymayı
Seni özlemeyi
Hiç görmesem bile seninle olmayı seviyorum.
Hiç korkmuyorum seni sevmekten.
Senin gülüşünü seviyorum.
Her bana bakışında
Gözlerinde okuduğum o duyguyu
Gözlerindeki gözlerimi seviyorum.
Gönlünü seviyorum
Özünü seviyorum senin
Dudaklarındaki sözlerimi seviyorum
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben sendeki o sıcaklığı
Sana olan uzaklığı seviyorum.
Yanaklarından akan göz yaşlarını
En çok, dağınık olduğunda saçlarını
Beni arayan ellerini seviyorum.
Yalnızlığımı seviyorum sebebi sensen
Ayrılığını seviyorum,
En çok yalnız kaldığımda
Beni bulan gönlünü seviyorum.
Ben en çok senin bana olan
Sevgini seviyorum.
İçimden haykırmak geliyor.
Dünyaya sığdıramadığım seni
Kalbime sığdırmak geliyor.
Ağlamak geliyor seni görmezsem
Özlemek geçiyor içimden seni
Sevmek geçiyor.
İçimden sana doğru giden
Bin bir türlü yol geçiyor.
İçimden sen mutlu olacaksan
Ölmek bile geçiyor gülüm.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben yalnızca seni seviyorum,
Ne o muhteşem güzelliğin
Ne kalbimdeki özelliğin
Ne de sevdiğim için değil,
Seni yalnızca sen olduğun için,
Ruhun için
Kalbin için
Aklın ve sevgin için seviyorum seni.
Ben seni en çok kendim için seviyorum
Belki de ilk defa bencil oluşumu
Sana borçlu olduğum için.
Seni her şey için seviyorum.
Ve sahip olmadığım
Hiçbir şey için.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Her dakika seninle olmayı seviyorum.
Gözlerimi her açtığımda
Aklıma gelişini seviyorum.
Her gece uyumadan önce
Seni sevdiğim aklıma gelince
Sensiz uyumayı bile seviyorum
Uyumadan önce seni düşününce.
Ben seni en çok
Umutsuzluğumda beni bulduğun için seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben seni bu şehirde olduğun için değil
Benimle aynı toprağa ayak bastığın için
Benimle aynı gökyüzünü paylaştığın için seviyorum.
Geceleri benim yüzüme vuran ay ışığı
Senin de gözlerine vurduğu için seviyorum.
Benim kemiklerimi ısıtan yaz güneşi
Sana da sıcaklık veriyor diye seviyorum seni.
Benimle aynı zamanı paylaştığın için seviyorum.
Ben seni benimle yaşadığın için
Benden hiç gitmediğin için seviyorum
Beni hiç terketmediğin için.
Ellerini seviyorum Allah'a açıldığında
Kalbini seviyorum kapıları açıldığında
Ve gözlerini seviyorum
Her karşımda kapanıp açıldığında.
Bana baktığında
İçimde yakaladığın coşkumu seviyorum,
Her bana baktığında
Seni sevdiğimi hatırlamayı seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi
Yalnızca sen olduğun için hayatımda
Kendimi bile seviyorum
Sen olunca aklımda.
Kalbimi seviyorum seni seviyor diye
Gözlerimi seviyorum seni görüyor diye.
Ruhumu seviyorum, senin ruhuna
Bu kadar yakın diye.
Gülümsememi seviyorum seni düşününce
Ayakta kalışımı seviyorum sebebi sen olunca
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben sana olan sevgimi yazan
Kalemimi seviyorum.
Senin adını yazdığım kağıdı seviyorum.
Sana olan sevgime benzettiğim
Her sevgiyi seviyorum.
Bana seni hatırlatan herşeyi
Sana giden yolları seviyorum.
O kadar çok seviyorum ki seni
Seni kaybetmek korkusunu bile,
İçinde yalnızca, sen olduğun için
Sana karşı duyduğum bir duygu olduğu için
Korkumun sebebinde sen olduğun için seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Seni seviyorum.
Murat Apaydın 



Korkmuyorum seni sevmekten ..! :)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Cami imamı Abdullah hoca, bir iş için resmi dairelerden birine gider. Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet- cafenin yolunu tutmak zorunda kalır.

Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesubhânallah'lar, estagfirullah'lar çektirir hoca efendiye, hem de peşpeşe: CEN.NET CAFE

Cafe işleten delikanlıya:

- Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin?

- Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim.

Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulundugu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline. Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, internet-cafe denilen yer burasıdır. Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur. Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden, ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesubhanallah' Bir 'fesubhânallah' daha çeker ve:

- Ähir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine.

Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur. En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayıflanır, istemeden:

- Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar.

Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbihal etmeye karar verir:

- Delikanlı sana bir şey soracağım ama bilmem ne düşünürsün?

- Buyurun amca, ne soracaktınız?

- Sen Allah'ı bilir misin?

Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği jöleli saçları, her baktığında bir 'fesubhanallah' daha çektiği sakal şekliyle bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır.

Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak:

- Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca?

Hayretle sormaktan alamaz kendisini:

- Biliyor musun? Peki neyle biliyorsun Allah'ı, bana bir anlatır mısın?

Delikanlı eliyle cafedeki bilgisayarları göstererek cevap verir:

- Bu bilgisayar ile biliyorum amca.

- Bunlarla mı? Pek anlayamadım.

- Bu bilgisayarların varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir. Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca, böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir. Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını, mutlaka birisi tarafindan yapılmış olduğunu söyler sana. Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu laptopu göstersen, desen ki: 'Bu alet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.' Darwin bile 'çüş lan deve' der.

Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir:

- Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam, onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince kıvırıveriyor değil mi evlâdım?

- Bak amca, burada 20 tane bilgisayar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor. Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur; yani bir anlamda da farz-ı muhal, haşa, buranın Rabbi benim. Bazen oyun oynayıp, interneti kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor. Hemen yakalıyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle? Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz? 'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. İnternet kafeyi temizletiyorum: paspas yapıyorlar, camları silip tuvaleti temizlettiriyorum. Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana? Bir kafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı? Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi?

- Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin?

- Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca.

- Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım?

Delikanlı eliyle bilgisayarları işaret etti:

- Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler. Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka. Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır. Kamerası vardır, ses düzeni vardır ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır.

Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti. Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu. Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi.

- Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun?

- Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum.

- Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım.

- Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca: Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş. Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim, O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım. İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu söylemeli, O'nu anlatmalıyım. Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildiğim bundan ibaret.

- Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki!

- Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama, bal demekle ağız tatlanmıyor ki!

Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey. Yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse, Şeytan denilen melun HACKER, benim sistemimde ki NEFS virüsünü aktif hale getiriyor. Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir anti-virus programı bulmam lazım belki de..

- Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: "NAMAZ"

- Eveeet amca, "NAMAZ" anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere de bağlanırız. Böylece sürekli güncellenir.

Sürekli güncellenmek gerek...

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan
ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. Giden
zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında
hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?"
diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyi
halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın"
diye cevap verecektir. Ve ne söylesen
karşılığında mutlaka
başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı
yaşanması
gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.

"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur
aşkta.

Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa
bu onun sorunu. Bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği
halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"
yaşamayı
öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey
değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de
mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında
gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.

Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini
unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o
zaman kutuplarda yetişen
cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

NAZIM HİKMET



Vee, benim de hayatı ıskalama lüksüm yok elbette! :)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek ıskalamayın hayatı, ondan pozitifliği, yüzünüzden de gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,

Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »

Merhabalar,

Tam bir sene önce Bütün Dünya Buna İnansa, Bir İnansa... başlıklı yazımda 5.si düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarından bahsetmiştim.

Bu yıl 6. sı düzenlenen olimpiyatlarda da gerçekten çok güzel ve gurur okşayıcı görüntüler vardı. Türkçe Olimpiyatlarına bu yıl tam 110 ülkeden katılım gerçekleşmiş. Geçen sene bu sayı 100lerde idi sanırsam. Bu da organizasyonun giderek globalleştiğini gösteriyor.



Olimpiyatlarda emeği geçen herkese şükranlarımı ve tebriklerimi sunuyorum ve sizi finale kalan 10 global kardeşimiz ve seslendirdikleri türkülerimiz/şarkılarımız ile başbaşa bırakırken son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Lütfen en tarafsız halinizle bu videoları izleyin, eminim ki sizinde gururunuz okşanacak...


TÜRKMENİSTAN - DÖN GEL BİRTANEM


ENDONEZYA - SEN AĞLAMA


AZERBAYCAN- BEN SENİ SEVDİĞİMİ


LETONYA - GÜLÜ SUSUZ SENİ AŞKSIZ BIRAKMAM


MOĞOLİSTAN - HARMANDAN


ARNAVUTLUK - RÜZGAR


KAMBOÇYA - ÇİLE


TACİKİSTAN- Aldım Başımı Gidiyorum


RUSYA - SEN GELMEZ OLDUN


YEMEN - ANADOLU


Sonraki yazımda tekrar görüşene dek yüzünüzdengülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar paylaşmak üzere,

Sevgi ve Saygılarımla.
Devamını Okuyun »

Herkese Merhabalar,

Bu sefer de web de dolaşırken rasladığım ve çok hoşuma giden bir reklam filmini paylaşmak istiyorum sizlerle.

"Reklamcılık sektörü sınırları zorluyor.Amerikalı bir firma çatı kaplama şirketi için öyle bir reklam filmi hazırladı ki izleyenleri ağlattı.

Reklamda sevgili iki kertenkelenin birbirine sarıldıktan sonra birisinin çatıda oluşan çatlaktan aşağıda düşmesi anlatılıyor.

Sevgilisinin düştüğünü gören diğer kertenekele de arkasından atlayıp intihar ediyor. Bu hazin duruma şahit olan kiracı da evi yaparken Shera adlı kaplamayı kullanmayan müteahhitin boğazına sarılıyor."

İşte o reklam filmi;


Shera ad
Uploaded by sabo-tage



Reklam filmini izlerken tanıdık müziği sayesinde resmen nostalji yaşadığımı söyleyebilirim. Bunun için reklam yapımcılarını tebrik ediyorum.

Tekrar Görüşmek Üzere,

Sevgi ve Saygılarımla.

Kaynak : Haber Vitrini

Devamını Okuyun »