Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



SAAT ONİKİ

Karanlığımın örselenmiş
Ve tükenmiş kimliğinden yazıyorum.
Merhaba çocuk;
Kaldırım taşlarına baktığımız
Esmer Ankara’nın yüzümüzü kavurduğu
Dudaklarımızı çatlattığı
Gözlerimizi doldurduğu
Bir çok gidişin ardına yaşanan
Ağlanan bir gecenin hapsinden yazıyorum.
Gidişinle mi başlayacaktı
Kalbimin yeniden kanaması?..
Ve özlemin beni böyle çırılçıplak
Bir yangının ortasına mı bırakacaktı?..
Öyle çok yoruldum ki çocuk.
Bu kaçıncı sensiz gece?..
Saymadım adını koymadım
Ve öylesine değiştim ki
Görsen hem kaçar hem ağlarsın
Ben bu ayrılığı anlamadım çocuk.
Hala karanlık odamı aydınlatan
Bir elmanın yarısı sen yarısı ben olan
Siyah beyaz bir hatıranın fotoğrafı baş ucumda.
Cebimde burnunu sildiğin o üç kuruşluk peçete
Yakut misali yanıp duruyor kalbimin üstünde
Ve ben kalemi kağıdı elinde hasrete pervane
Seninde dediğin gibi yaramaz bir şairim yine
Dizlerine başımı koymayı
Başını dizlerime koymanı özledim
Öyle çok özledim ki özlemden öte.
Aslını sorarsan kalbini kırmak değil 
İncitmek seni asla!..
Yemin ederim niyetim ağlatmak değil.
Bütün sözlerim; çıkmazlara sokan yokluğuna
Bu karanlık odanın içine bırakan hatıralarına
Ve dahası bir kere sesini duyamayışımadır…
Öfke değil, nefret değil
Benimkisi hüzün sadece sevdiğim…
Sigaramın katranında boğuluyorum 
Senden benden kalan o mum yarasına
Dudaklarımı gömüyorum.
Sonra acı içinde geceye sönüyorum
Yoksun yaa… Gelmiyorsun yaa… Uzaksın yaa
Yokluğunun ağır bedeli darbedir…
Gidişinle açılan büyük çukur
Devrimdir kalbimde…
Seni söylerim Ankara gecelerine…
Saat onikiye beş var.
İdamımı vermişim
Asmışım kendimi yalnızlığına
Az sonra kapım çalacak
Ve son arzun diyecek Azrail
Bir yudum sen diyeceğim
Nerden bileceksin sevdiceğim
Gelmezsen öleceğim…
Şimdi kırık ezgiler yankılanır odamda
Hatta malum olur kalbimin ölüm marşları.
Bir sessizlik olur sonra sallanır başım
Yakar senide sallanışım o batasıca İstanbul’da.
Adı diyorum adı batasıca İstanbul.
Ölesim tek geçmiş bir kaç satırda
Gelde bitsin diyeceğim
Yoksun be sevdiceğim…
Şimdi ağlarım
Dokunsan kanarım
Şimdi nasılsın desen
Volkan olur patlarım.
Sorma ne haldeyim neredeyim?
Ben kimim?..
Kimliğimi tarif eden
Yüzümü gösteren
O kahrolasıcası yüzümü diyorum
Aynalardan uzaktayım sevdiğim…
Karanlığın içine ince yaram düştü
Sen yoktun her yan kırmızıya döndü.
Görmezdin sezmedin bilmezdin ki.
Herkes gitti, o rutubetli odamda
Kafam sigara dumanı içinde
İçime sensizliği sindirmeye çalışıyorum
Ve biliyor musun bunu yapamayacağımı bile bile
Seni içimden silip atmaya çalışıyorum…
Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum
Hoşçakal iki gözüm; saat on iki.

Murat İnce


Sözlerindeki duygu yoğunluğu ve Murat İnce'nin güçlü yorumuyla son zamanlarda en çok beğendiğim ve en sık dinlediğim (http://fizy.com/s/1agqit) şiir çalışmalarından birisi Saat Onİki şiiri.

Zaten son zamanlarda şiir dünyasının büyüsüne kapıldım gidiyorum sevgili dostlar..  Dinlemek, yazmak ve yorumlamak derken tutku haline de dönüşebilir belkide bu güzel hobi :)  Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.. :)

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi ve yüreğinizden sevgiyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy
18 Mart Çanakkale Zaferi münasebetiyle zaferimizi ve şehitlerimizi analım istedim..

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »



Vakit akşam, gün ölmek üzere
Güneş ışıklarını topluyor, kızılca kıyameti kopuyor dünyanın
Kara kefenini giyiniyor gün
Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi gidiyor
Hatırla ki, senin de akşamın olucak bir gün
Ömrünün ışıkları solacak, hayatının perdesi çekilecek
Senin de kıyametin kopacak, dudaklarında donacak gülüşün güneşi
Zaman uçurumun olacak, gelen günün güneşi, sana doğmayacak
Unutulacaksın, ve hatta unutulduğun bile unutulacak..

İsmin anılmayacak orda burada,
Kimse yolunu gözlemeyecek
Kimse evde beklemeyecek
Şimdi akşam, gün akşamladır unutma
Ölmeden önce bil öleceğini ki, yaşadığını fark edesin, yaşatıldığını..

Herkesin senden uzaklaşacağı ölüm anını hatırla ki
Sende, şimdi, herkesten her şeyden uzaklaşıp, Rabbine yanaşasın
Seni, sen yokkende bilen Rabbin seni, sen öldükten sonra da bilicek elbet
Herkesin unuttuğu yerde seni bir O, hatırlayacak
Herkesin unuttuğu yerde seni, bir O, anacak
Hatırını yalnız O, bilecek
Sende O’nu an şimdi,
Sende O’nun hatırına var secdeye

Ve akşam, ikindinin sapladığı hançer, akşamın ufkunda nasıl da belli oluyor
Ufuklar kızardı, hüsranımızın kanı dışarı sızdı akşam,
Gül akşamdı, güller solmak üzere açıldı
İnsan doğar ve ölür,
Ötelere çevirir yüzümüzü akşam
Yıldızlar dünyadan sonrasını muştular gibi başlarını uzatır
Işıklar kayıplarımızın gittiği yeri, sevdiklerimizin gittiği yeri işaretler
Anlarız ki dünya, dünya dan ibaret değil
Anlarız ki kalıcağımız yer burası değil
Anlarız ki bulduğumuzu yitirmeden yitiklerimizi bulmak mümkün değil

Tahiyyata otur şimdi, ve gözlerini ellerine kilitle
Diri olan her şeyin selamını söylerken dirileri diriltene, ölüleri diriltene
Ellerinin, ne kadar da küçük kaldığını hatırla hırsların karşısında
Sahiplendiklerinin hepsi avuçlarının içinde
Ama avucun boş olucak bir gün, avucun boşalacak bir günün akşamında

Şimdi, renkleri çekilmişken eşyanın, cezbesi sönmüşken dünyanın
Ömrünü yeniden hesap et, bir takiyye miktarı ömür, ölümün arefesindedir elbet
Bitmiş say ömrünü bitmiş,
Ve son nefesinin gelip, iki dudağının arasından çıkmak üzere olduğunu düşün
İki nefeslik bi şey ömür dediğin aslında
Aldığın nefes Hay olanın ikramıdır, diriltenin ikramı..
Nefes göğsüne sokuldukça, hayattan nasibini alırsın, Hayy’ın hayat vadine kanarsın,
Hayatın içinde devam istersin verdiğin nefesle, yalvarırsın yakarırsın,
Yeni bir nefese muhtaç olduğunu söylersin
Hayy’dan gelir nefesin ve Hu’ya gider
Sanki aldığın her nefesle, yalnız Sana, yalnız Sana kulluk ederim demen istenir
Verdiğin nefesin ise, yalnız Senden, yalnız Senden yardım dilerim sözünün ruhu olması beklenir

Ömrünün bittiği an’ı uzakta sanma
Şimdi, şu an, geride bıraktığın ve senin adını verdikleri ölülerin başında duruyor gövden
Geride bıraktığın günlerde, bitirdiğin mevsimlerde, veda ettiğin yıllarda, terk ettiğin anlarda,
Yaşayıp, artık hatırası kalmış sen! ler vardır
Hepsi öldüler, yalnız sen varsın diye hatırlanıyor onlar
Sen, şimdi, onları hatırlatan bir mezar taşı gibi dikiliyorsun gövdenle
Aslında, dudaklarının arasına kazınıyor doğum ve ölüm tarihleri
Doğumun aldığın ilk nefes, ölümün verdiğin son nefes..
Yani ki, iki dudağının arasında saklı ömrün, şimdi aldın ve şimdi verdin
Şimdi verdiğin son nefestir,
Uyan..Yan.. An...

Senai Demirci ( Kimdir ? )

Hepsi ayrı ayrı sindirilmesi gereken bu satırlar üstüne yoktur elbet kelamım..

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Aşkın Tarifi

O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...

Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...

Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor O’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa...

Ve O her durduğunuz yerde duruyor her baktığınız yerden size bakıyor siz keyiflendikçe gülüp hüzünlendikçe ağlıyorsa...

Dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer en güzel kokusu bedenindeki ter en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

Hayat O’nunla güzel ve O'nsuz müptezelse... 

Elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü O’nun yüzü pembeysekışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar...

Her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... Her roman O’ndan söz ediyor her çiçek O’nu açıyorsa...

Bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor ve O gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa..

İştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa...

İştahınız hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

Eliniz telefonda yaşıyor işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...

Mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona O diye atlıyor vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

Kokusu burnunuzdan sureti gözünüzden sesi kulağınızdan teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

Özlemi sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

Hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...

O’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse...

Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...

Gamze gamze tebessüm de onun içinse alev alev öfke de; bunca tavır onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...

Uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa..

Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...

Nedensiz küsüyor sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

Kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...

Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız sabırsız sınırsız  doyumsuz bir tutkuyla...

...O halde yarın sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Yücel



İki Can üstâdın da yüreğine, kalemine ve yorumuna sağlık..

Çok yaşayalım, iyi yaşayalım ve biz de görelim inşaallah ;)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek gönlünüzden sevgiyihayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Bakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram;
İçinde hem komedi, hem de birazcık dram.
Öyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın,
Her yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...

Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,
Ama bayram gelince, karışmasın rakıma(!)
Bırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,
''Ne yani.. Biz müslüman değil miyiz? '' desinler..

Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,
Ve üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,
Arasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,
Böylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...

Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,
Neden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz.
Eğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',
Belki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...

Bakkal amca bir din ver; zorda 'Allah' diyelim,
Açılınca kapılar, 'Haydi Yallah' diyelim.
Âlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,
Biraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...

Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,
Tüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.
Eroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,
Ve bu çılgın tanrılar, şeytanları yıldırsın...

Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,
Diskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...
Bir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,
Kadehleri duayla, birbirine vuralım...

Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!)
Memleketin şu hali, ne olacak soralım.
İlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,
Allah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...

Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,
Ellerimiz dansöze, merhametle sürülsün.
Cinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,
Böylece irticaya, büyük darbe vurulsun...

Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,
Rahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.
Madem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,
Bir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan...

Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,
Bazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,
Gece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,
Yesinler küçükleri, bazı büyük balıklar...

Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,
Âmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.
Bu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,
Korkarım kalmayacak, zekât verecek kişi...

Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,
Dalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.
Körler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,
Ellerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar...

Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,
Kubbesi, minaresi, aman derim batmasın,
Temizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,
Bundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın(!) ...

Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,
Bakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.
İstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,
Güldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...

Cengiz Numanoğlu


Şiiri paylaşma amacım yazarın şiiri yazma amacıyla aynen örtüşüyor..

Yeni yıl hakkında da bir kaç kelam edecek olursam; geçen yıl uzun uzun yazmıştım yeni ve eski hakkında; Başlangıcı Olan Her Şeyin Bir Sonu Vardır, Ama Her Son Yeni Bir Başlangıçtır

Yeni yıl; eskinin muhasebesini yapıp, yeninin planını yapmak, hedeflere ulaşmak, hayallere yaklaşmak için harika bir fırsat olabilir.

Ailemiz ve sevdiklerimizle birlikte, sağlık, huzur ve mutluluk içinde, başarılarla dolu, her anlamda bereketli bir 2010 yaşamamız, yaşamanız dileğiyle.. ;)


Yeni yazılarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



YIKIN ÇEKTİĞİNİZ SETLERİ

En nihayetinde aşılmasını bekliyorsanız eğer,
Aşılamayacak kadar yüksek bir set çekmeyin,
Ya aşılacak türden olsun ya da alışılacak türden,
Ya da yardım edin aşılmasına o yüksek setlerin.

Unutmayın, çektiğiniz setler aslında birer engel,
Görmenizi engeller arkasındaki tüm uğraşıları,
Döner size de set olur, yakalamanızı engeller,
Belki de kovaladığınız o güzelim mutlulukları.

Varsa yoksa gururdan gerek demiş üstad,
Mevzubahis sevgi ise, gururunuz olsun teferruat,
Yıkın artık önyargılarınızı, asla olmaz demeyin,
Bir tarafına da siz girişin o çektiğiniz setlerin.

İdris Cin

Evet, işte bu da oldu hissederek yazdığım ilk şiir :) 
Mesaj kaygısı taşıyor elbette, umarım beğenilir :)

Sonraki yazılarımda tekrar görüşene dek, yıkın çektiğiniz o setleri, eksik etmeyin hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan
ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. Giden
zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında
hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?"
diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyi
halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın"
diye cevap verecektir. Ve ne söylesen
karşılığında mutlaka
başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı
yaşanması
gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.

"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur
aşkta.

Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa
bu onun sorunu. Bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği
halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"
yaşamayı
öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey
değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de
mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında
gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.

Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini
unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o
zaman kutuplarda yetişen
cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

NAZIM HİKMET



Vee, benim de hayatı ıskalama lüksüm yok elbette! :)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek ıskalamayın hayatı, ondan pozitifliği, yüzünüzden de gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,

Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »

Merhabalar,

Bu seferki yazımda bu eşsiz şiiri paylaşmak istedim sizlerle, hiçbir mesaj kaygım yok :) Sadece içimden geldiği için paylaşıyorum...

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »