Mailden Bloga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mailden Bloga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Merhabalar,

Daha önce okuma fırsatı bulduğum bu e-postayı blogumda sizlerle de paylaşmak istedim. Zira paylaşılmayacak gibi değil dostlar..

... 
 
Şu an saat gece 01.46. Tarih 20 Ağustos 2010 ve dışarıda bardaktan boşanırcasına değil sanki kova ile dökülürcesine yağmur var. Biz biliyoruz ki bu yağmur Pakistan’da yine bir yerleri götürdü ve götürüyor. Yarın sabah okuyacağız haberlerde Pakistan medyasından..Bir haftadan beri ÇARE DERNEĞİ adına yardım çalışmalarında bulunmak üzere sel bölgesindeyiz. Fakat öyle bir felaket ki ne anlatılır ne de düşünülebilir. 20 günden beri bir insanın bile hala uğrayamadığı yerleşim merkezleri var. İşin en garibi de Ramazan ayındayız ve dün Pakistan yerel haberlerinde okuduğumuz bir haber yürekleri dağlıyor : “Dün 6 kişi açlıktan öldü.” İşte insanlığın bittiği ve sözün tükendiği an..Bizler evimizde dünden kalan yemekleri nasıl hallederiz de yeni yemekler yapabiliriz endişesinde iken kardeş ülke dediğimiz Pakistan’da durumlar böyle..

Jhank şehrine gitmeye karar verdik. Gidip durumu yerinde tespit edip çalışmalarımızı ona göre yapalım dedik. Oraya vardığımızda su seviyesinden ve de yolların tamamen sular altında kalmasından dolayı musibetzedelerin bulunduğu bölgeye geçemedik. Daryai Jehlem nehri kıyılarında bulunan Shahpur şehrine gittik. Bu nehir yakınlarında bulunan köyleri ziyaret ettik. İftar programlarımız oldu. Kumanyalar dağıttık. Ama bizim yaptığımız ve diğer gönüllü derneklerin yapmış oldukları çalışmalar devede kulak misali.. Felaket o kadar büyük ve o kadar geniş bir alana yayılmış ki tarif etmek hakikaten çok zor.

Son durumları kısaca hülasa edeyim;

02 Ağustos’ta ilk sel felaketi haberleri gelmeye başladı. Ülkenin kuzeyinden başlayan felaket güneye doğru kaymaya başladı. Her gün yeni bir yerleşim merkezinin sular altında kaldığını duyuyoruz. 2 gün önce Kod Addu şehri tamamen sular altında kaldı. En yakınındaki kuru bölgeye 5-6 saat uzaklıkta.

Sarhad bölgesinde yani NWFP denilen eyalette 20 gün önce meydana gelen sellerin açtığı yaralar hala kapatılamamış.

Jhang Şehri o kadar sular altında ki ; insanların sığınmış oldukları adacıklara helikopterler ile yapılan az bir miktarda yardımdan başka hiçbir yardım ulaşmamış. Sadece GEO TV haber amaçlı oraya gidebilmiş. 4-5 bin insan oralarda gıdasız, susuz, barınaksız, herhangi bir tıbbi yardımın olmadığı o yerlerde ne yerler ne içerler bilinmez.

Sind Eyaletinde yağmur hala devam ediyor. Had-Sad-Nai Barajı taşmış. Etrafındaki köyler tamamen sular altında. Halk başka şehirlere sevk edilmiş. Kara yolları zaten görünmüyor. Tren yollarının altındaki istinad malzemeleri sel ile beraber gitmiş. Sadece demir raylar görünüyor.

Suhdad-Kot ve Kabu-Said şehirlerinde yüzlerce köy sular altında. Dadu ve Moro Şehirlerinde yollar tamamen bozulmuş. 3 gün boyunca gidilecek hiçbir yol yok. Sadece helikopterler ile ulaşılabiliyor. Gilgit bölgesinde 3-4 gün önce yıldırım düşmesi sonucu 60 kişi vefat etmiş ve bunların büyük çoğunluğunu çocuklar teşkil ediyor. Kod-Addu şehrinde binlerce kişi aç-susuz adacıklarda yardım bekliyor. Daryai Jehlem kenarlarındaki tüm köyler yine sular altında. Nehirler 100 metre kadar genişlemiş durumda. Halk bulabilirlerse şehirler arası yol kenarlarında ve tren yolları kenarlarında kendi imkanları ile yerleşmiş çadırsız olarak kalmaktalar.

Bizler bu Daryai Jehlem nehri kenarlarındaki bu köylerde iftarlar verdik. Kumanyalar dağıttık. Aman Allah’ım ! Millet ne kadar aç ve perişan durumda görmek lazım.. Yemek alacak kap bulamıyorlar. Sarığını açmış bunun içerisine doldur diyenler mi, giymiş olduğu entarisinin ucunu bize uzatıp onunla yemek alanları mı.. bilmiyorum hangisini anlatayım.

Bir evi, birkaç hayvanı, 6 -7 tane çocuğu ve biraz da ekebileceği arazileri olan bu gariban köylülerin şimdi her şeyleri sular altında. Ne yapsınlar şimdi ?

İşin en garibi de hükümet hala hiçbir şey yapmıyor. Halk isyanlarda. Sadece asker çalışıyor. Helikopterler ile her yere ulaşmaya çalışıyorlar. Gönüllü vakıf ve dernekler ve yardım kuruluşları ve halk kendi imkanları nisbetinde koşturuyorlar. Fakat nereye kadar.

Yaklaşık 5000 köy sular altında. 5500’den fazla okul yıkılmış ve yaklaşık 5000 tanesine de mağdur halk yerleştirilmiş. 1300 tane de sağlık merkezi yine sular altında kalmış vaziyette.

Asıl korkulan bundan sonrası. Çünkü halk aç, susuz, ilaç yok, doktor yok. Kolera ve diğer salgın hastalıklar her an başlamak üzere. 3,5 milyon çocuk su ve sudan meydana gelen hastalıkların pençesinde. Uzmanların ifadelerine göre günlük sadece 2 milyon dolar su ihtiyacını karşılamak üzere gerekli para miktarı. Çok acil olarak 500 milyon dolar paraya ihtiyaç var.

Tüm Pakistan’ın %20 ekili arazileri sular altında. Pamuk arazilerinin yine %20’si sellerden zarar gördü.

Yani Pakistan kurulduğundan beri tarihinin en büyük felaketini yaşıyor.

Gelin hep beraber en yakın dostumuz ve müttefiğimiz olan kardeş Pakistan için yardım edelim. “Biz Türkiye’den geliyoruz” deyince bizi ayakta karşılayan bu kardeş insanlar için her şeyimizi feda etmekten çekinmeyelim.

Tüm dernek, vakıf ve resmi kurumlarımız ile Pakistan’ı kucaklayalım.

Çare derneği olarak hazırladığımız proje ve faaliyetlerimizi birkaç gün içerisinde tekrar sizinle paylaşacağız inşallah.

Allah’a emanet olun.

www.care.org.tr

M. DOĞAN

ÇARE YARDIMLAŞMA VE KALKINMA DERNEĞİ
İSLAMABAD-PAKİSTAN


...


İmtihandayız Dostlar.. 

Hayat imtihanının bir başka bölümü olarak karşımıza çıkıyor Pakistan Seli ve yaşananlar.. Asıl imtihanı Pakistanlı kardeşlerimiz yaşıyor tabi ki; "Şükür ve Sabır İmtihanı"..

Peki ya bizler ? Bizler de imtihandayız dostlar; "Şükür ve Merhamet İmtihanı".. Vicdanlarımızın imtihanı.. Böyle durumlarda "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz." Hadis-i Şerifiyle bizzat muhatabız dostlar.. Ama, bu muhatabiyetin yüklemiş olduğu sorumlulukla birlikte; "Rabbim, fani dünya hayatımda elimden geldiğince merhamet ettim/ediyorum, yardım ettim/ediyorum. Sen de bana merhamet et, hesabımı görürken Sen de bana yardım et." duasını edebilme ve af-merhamet istemeye yüz bulma fırsatından biriyle karı karşıyayız dostlar.. 

Şu hayatımızı "daha güzel" yaşayabilmek için hangi harcamalardan çekinmiyoruz ki?.. Oysa Pakistanlı kardeşlerimiz şu sıralar yaşayamıyorlar bile.. Yapacağımız yardımlar ile bir süreliğine de olsa kardeşlerimizin karınlarının doymasına, susuzluklarının giderilmesine ya da hastalıklarına ilaç olarak hayatta kalmalarına vesile olabiliriz. Kısaca şu mübarek Ramazan'da onların hayatta kalmaları için gerekli en temel ihtiyaçlarını gidermelerine vesile olabiliriz...

Haydi dostlar..! Bu fırsatı değerlendirelim. Bu sınavda boş kağıt vermeyelim, en azından bir şeyler karalayalım inşaallah..

http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pHelpPakistan.aspx
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-7161.aspx
http://www.kizilay.org.tr/index1.php
http://www.ihh.org.tr
http://www.kimseyokmu.org.tr/kampanya84-pakistan-sel-kampanyasi.htm
http://www.cansuyu.org.tr/tr/
http://www.care.org.tr/yeni/index.php?sid=105

Rabbim hepimizin yar ver yardımcısı olsun..Selamların en güzeli üzerinize olsun.

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »


"Müminde Stres Olmaz" diyordu bir Psikiyatr. Cümle, çok iddialı bulunmuştu.

Kur'an Kıssalarına eğildikçe, insanın yaşayabileceği bütün sıkıntıları Nebi ve Rasüllerin yaşadığını gördü. Onlar bütün belalara rağmen ilahi huzuru yakalamışlardı.

Kur'an'a bir de bu gözle bakmalıydı. Kıssalara göz gezdirdi, çekilen eziyetlere işaretler koydu:

-Yusuf (a.s.), kardeşlerinin hasedi sonucu kuyuya atılmış, esir pazarlarında satılmış, iftiraya uğramış, hapislerde yıllamış, babasına, kardeşine hasret kalmış ama yılmamıştı.

Ümidin, tevekkülün ödülü olarak Mısır'a sultan oldu.''Derdim çok'' diyen hangi insan, Yusuf (a.s.) kadar bela çekmiş olabilirdi?. .

-Yakup (a.s.), 40 sene evlat hasretiyle kavrulmuş, ağlamaktan âmâ olmuş, ümit kesmeden Rabbine yönelmiş, hem gözleri açılmış, hem de evladına kavuşmuştu.

-İsa (a.s.), en yakın talebelerinden biri tarafından arkadan vuruluyor, ihanete uğruyordu.

-Zekeriyya (a.s.), kavmi tarafından öldürülmek üzere kovalanmış, bir ağaç kovuğuna sığınmış ama testere ile biçilmekten kurtulamamıştı. Testere ile bedeni biçilen Zekeriyya'dan çıkan tek ses: ''Huuuu, Huuuu, Huuuu'' idi.

-Nuh'a (a.s.) öz oğlu bile iman etmemişti.

-Lut (a.s.), tebliğinde yalnız kalırken, fitne grupları ile işbirliği yapan; aynı yatağı paylaştığı karısı idi!..

-Tertemiz bir genç kızken Meryem'in ( a.s.) iffetine dil uzatılıyordu. İftira ve hakarete uğrayan Meryem, sırlı bir Rasüle anne; gelecek nesillere örnek-mucize bir hanım oluyordu.

Kadından Rasül-Nebi yoktu ama Allah (c.c.) Meryem'e Cebrail'ini yolluyor, vahiy Meryem'den doğuyordu!...

-Eyyub (a.s.), deve - koyun sürüleri sahibi iken ağır bir illetle yatağa düşüyor, tüm servetini yitiriyordu. Etrafında kimse kalmamış, dışlanmış, insanlar, iniltilerinden rahatsız olmamak için Onu karısı ile bir tepe üzerinde yalnız konaklamaya mecbur etmişti.Sabrının ödülü olarak şifa bulan, 70'inden sonra delikanlı gibi ayağa kalkan da yine Eyyub'tu...

-Musa (a.s.), kavmi ile birlikte uzun bir sürgün yasamıştı.Mutlulukları için çırpındığı kavmi mucizeye şahit olduğu halde iman etmiyor, en zor anlarda Musa'yı ( a.s.) yalnız bırakıyordu.

-Kainatın Efendisi Hz.Muhammed ( s.a.v) doğmadan önce babadan yetim, altı yaşında, hem de bir yolculukta anneden öksüz kalmış, 8 yaşında dedesini kaybetmiş, tebliğinin ilk yıllarında karısı ve amcasının ölümleriyle sarsılmıştı.

Kendi kavmince hakaret, aşağılama, ambargo, dışlama, taciz etme vb sıkıntıları çekmekle kalmayıp memleketinden ayrılmak durumunda kalan da O (s.a.v.) idi.

Ömrü savaşlarla geçmiş, buğday bir yana arpa ekmeğine karnı doymamıştı.''Ahh Mekke'' dediği çok olurdu.Rasül gurbette yaşamış, gurbete defnedilmişti.

Şimdi siz bütün bunlardan sonra hala ''Moralim bozuk, hayattan zevk almıyorum, stresteyim'' mi diyorsunuz?

Pes yani!..

Kur'an gibi kitabınız, o kitapta onlarca Rasül ve Nebiniz, Kainat Güneşi gibi Önderiniz olacak da stresteyim diyeceksiniz öyle mi?..

Yakışıyor mu size?!..

Kıssaları yeniden okuyun!...

Tarih okur gibi değil, kendinizi Rasül-Nebilerin yerine koyarak, sahnede başrol oynadığınızı düşünerek, olayın içine girerek okuyun.

Göreceksiniz ne stres kalacak, ne de sıkıntı!..

Sabrın, tevekkülün, teslimiyetin eminliği ile huzur müjdesi alacaksınız.

Niye mi bu kadar iddialıyım? Ben değil, böyle olacağını Allah söylüyor:

"Sabredenleri müjdele!...O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: "Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz." derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır."

( Bakara - 155, 156, 157 )

Mehmet Doğramacı.


Bir gönül dostumdan gelen bu maili siz değerli okurlarımla da paylaşmak istedim.. Doğru yolu bulanlardan olmak dileğiyle..

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »


"Dünya mimarlarının reisi/ dönem mühendislerinin başı" olarak ünlenen Mimar Sinan, eserleriyle 450 senedir aramızda.

Mimar Sinan, Koca Sinan diye de anılan, Kanuni Sultan Süleyman dahil üç büyük Osmanlı padişahı döneminde yaşamış, dünyanın en büyük mimar ve yapı sanatçılarından. Mimar Sinan, 1490’da, Kayseri'nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Sinan, 92 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser vermiştir. Başyapıtı, "ustalık eserim" dediği Selimiye Camisi'dir.

Sinan "Çıraklığımı İstanbul'daki Şehzade Camii'nde yaptım. Kalfalığımı da Süleymaniye Camii'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han camiinde sarf edip ustalığımı ayân ve beyân ettim." demiştir.

Mimar Sinan'ın Hayatı

22 yaşında, Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama nedeniyle İstanbul'a gelişinin ardından, orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı'na giren ve dülgerliği öğrenen Sinan, burada, yapı işlerinde de görev alırken, çağın önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etti.

1514'te Çaldıran Savaşı ve 1516 – 1520 arasında yapılan Mısır seferlerinden sonra, İstanbul'a dönüşünün ardından Yeniçeri Ocağı'na alınan Sinan, Kanuni döneminde, 1521'de katıldığı Belgrad, 1522'deki Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi. 1526 yılında, yayabaşı olarak çıktığı Mohaç seferinden sonra, cephane sorumlusu görevi verilen Mimar Sinan, 1529'da Viyana, 1529 - 1532 arasında Almanya, 1532-1535 arasında da Irak’a düzenlenen, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı. Son Bağdat seferinde, Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması, Sinan’a haseki ünvanını getirdi. 1536'da Pulya seferlerinin ardından çıkılan, 1538 yılındaki Moldova seferinde, Prut Irmağı üstünde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekerek, Yüksek Dergah Mimarları Başkanı olan ve 1539’da, Mimar Acem Ali'nin ölümü üzerine onun yerine Saray Başmimarı olan Sinan, ölümüne kadar, güncel devlet sisteminde bayındırlık bakanlığı adını almış bu görevi sürdürdü.

Daha sonra ordunun yapı ihtiyacını karşılamaya yönelik kollarda çeşitli görevler üstlenen ve bu çalışmalarıyla öne çıkan Sinan, katıldığı yapım ve onarım çalışmalarıyla ve orduyla birlikte sefere gittiği yerlerde gözlemlediği farklı mimari yapılarla kendini eğitti.

Osmanlı'nın en güçlü çağında yaşayan ve Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat olmak üzere, üç padişah döneminde mimarbaşılık eden Mimar Sinan, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında en büyük rolün sahibiydi.

Elli yıla yakın süreyi kapsayan, Osmanlı Devleti’nde yaptığı mimarlık görevi boyunca, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle, zirveye taşıdığı Osmanlı - Türk mimarlığının bireşim sürecini tamamlayarak, arayış aşamasından, klasik döneme geçiren ve hem Doğu, hem Batı ile ilişki içinde oldu. Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip çıkan bir Osmanlı - Türk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkaran Mimar Sinan, birçoğu İstanbul’da olan, üç yüz elliyi aşkın yapının baş mimarlığını üstlendi.

Devrin Mühendisi, Dünya Mimarlarının Başı

Bu tarzıyla, "ser mimârân-ı cihan ve mühendisân-ı devran, dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı" şeklinde anılan Sinan’ın yapılarının çoğunun, 400 sene sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır. Mimar Sinan’ın klasik dönem olarak adlandırılan mimarlık anlayışı Ayas, Şecca, Acem Ali, Küçük Sinan, Davut Ağa, Ahmet Ağa, Kemalettin, Yusuf Mehmet Ağa, Süleyman Ağa, Muslihittin, Hüseyin Çavuş, Hacı Hasan, İbrahim gibi mimarlar tarafından sürdürülmüştür. İstanbul'un su sorununu çözmekle görevlendirilen Sinan’ın mühendis yanı su yolları ve köprüleri yaparken ortaya çıktı. Bentleri, tünelleri, su yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla, uzunluğu 50 kilometreyi aşan ve Kırkçeşme adıyla anılan su yapılar inşa eden Sinan, bu yapıların bazılarında zamanın mühendislik bilgilerini de aşan çeşitli tasarımlara imza attı.

Hünkâr, paşalar ve özellikle saraya damat olan zengin vezirler tarafından, siyasal gücün aracı olarak kullanılan anıtsal mimari desteklenmesiyle, Mimar Sinan’a bağlı olan Hassa Mimarları Ocağı, devletten her türlü yardımı görerek, rahat bir ortamda çalışma olanağı buldu ve anıtsal yapılar çok kısa süreler içinde inşa edilebildi.

O dönemin Avrupası’nda, Roma’da inşası 160 yıl süren San Pietro Katedrali ve Londra’da, Sir Christopher Wren tarafından, 40 yılda tamamlanabilen St. Pauls Katedrali göz önünde bulundurulduğunda, Sinan’ın, İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’ni 7, Edirne’deki Selimiye Camisi’ni de 6 yılda tamamlamış olması, 16. Yüzyıl Osmanlı mimarlık ve yapı kurumlarının hızlı ve verimini kanıtlar.

 9 Nisan 1588'de İstanbul'da öldüğünde ardından yüzlerce mimari eser bırakan Mimar Sinan’ın beyaz taşlı, sade bir yapı olan türbesi, Süleymaniye Külliyesi’ndeki, Haliç duvarının önündedir. 1982'de, daha sonradan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olmak üzere oluşturulan üniversiteye onun adı verildi.

Eserleri

Mimar Sinan'ın eserlerinden bazıları şunlardır:

Selimiye Camii

Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii, gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli baş yapıtlarından biridir.

Caminin kapısındaki kitabeye göre yapımına 1568 yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açılmıştır.

Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye'de daha önceki hiçbir camide, ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur.Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.

Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii, gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli baş yapıtlarından biridir.


Süleymaniye Camii

Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1558 yılları arasında inşa edilmiştir.Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.



Şehzadebaşı Camii

İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Saruhan valisi iken 1543'de 22 yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmet adına yaptırılmıştır.

18,42 metrelik kubbesi 4 büyük yarım kubbeye yaslanır. Şadırvan avlusu 12 sütunda 16 kubbelidir. İkişer şerefeli çift minaresi vardır. İmaret ve medrese, tabhane, türbeler cami bahçesinde ve arka sokaktadır.
İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Saruhan valisi iken 1543'de 22 yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmet adına yaptırılmıştır.

18,42 metrelik kubbesi 4 büyük yarım kubbeye yaslanır. Şadırvan avlusu 12 sütunda 16 kubbelidir. İkişer şerefeli çift minaresi vardır. İmaret ve medrese, tabhane, türbeler cami bahçesinde ve arka sokaktadır.



Haseki Camii

Haseki Camii, İstanbul'un Fatih ilçesinde Haseki ile Cerrahpaşa semtleri arasında Avratpazarı'nda bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan tarafından Kanuni Süleyman'ın eşi Haseki Sultan için 1538-1551 arasında tamamlanmıştır.



Mihrimah Sultan Camii

Mihrimah Sultan Camii İstanbul'un Edirnekapı semtinde surların hemen yanında bulunan cami Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan tarafından 1562-1565 yılları yaptırılmıştır.

Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe, hamamları vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda 3 kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır.



Rüstem Paşa Camii

Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden ve aynı zamanda damadı olan Rüstem Paşa için Mimar Sinan'a yaptırıldı (1561). Caminin yerinde önce Halil Efendi Mescidi vardı. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir subasman meydana getirdi. Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu.



Sokullu Mehmet Paşa Camii

Sokollu Mehmet Paşa Camii İstanbul'da Unkapanı köprüsünün Galata ayağının dibinde, Azapkapı semtinde yer alan camidir. Mimar Sinan tarafından 1578'de Sokollu Mehmet Paşa adına yapılmıştır. Selimiye Camii stilinde yapılmış olan caminin altı mahzendir. Denize yakın camiler içinde sağlam temellidir. Giriş kapısı köprü tarafında olup caddeden gelinen bir patikadan dönülerek girilir.

Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi, Mimar Sinan'ın İstanbul Kadırga'da Şehit Mehmet Paşa yokuşunda bulunan ve cami ile külliyeden oluşan bir eseri. Sinan'ın en güzel eserlerinden biri sayılır. Üç padişaha sadrazamlık yapan Sırp asıllı Sokollu Mehmet Paşa adına 1571'de karısı tarafından yaptırılmıştır. 1567 yılında Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. En önemli özelliği dünyada sadece bir eşinin daha bulunduğu minaresidir. Minare yekpare taştan oyularak yapılmış olup bu tip minare bir de Mısır'da bulunmaktadır.



Kılıç Ali Paşa Camii

Kaptan-ı Derya Kılıç Ali tarafından Tophane semtinde 1580 yılında yaptırılmıştır. Türbe, medrese ve hamamdan oluşan bir de külliyesi vardır.

Kubbenin iki yanındaki yarım kubbeler, diğer iki yanındaki kemerler ve destek duvarlarıyla cami Ayasofya'nın küçük boyutta bir kopyasıdır. Mihrap tarafındaki çiniler İznik'in parlak döneminin ürünüdür. Ayasofya'nın model alınmasının ardındaki sebep bilinmemektedir.

Kara Camii

Kara Camii, Sofya’da 1528 yılında Kanunî Sultan Süleyman’ın emri ile Mimar Sinan tarafından yapılan, 1903 yılında kiliseye çevrilen cami. Bulgaristan'da bügünkü kilise Sveti Sedmochislenitsi Kilisesi olarak bililniyor. İlk önce Koca Mehmet Paşa Camii, sonra İmaret Camii olarak bilinir, sonra minaresinin kara taşlarından dolayı Kara Camii olarak bilinir.



Ahi Çelebi Camii

Ahi Çelebi Camii Fatih ilçesinin Eminönü semtindeki bir camidir. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin arkasında,
Yoğurtçular sokağındadır. Bu cami Evliya Çelebi'nin "şefaat ya Rasulullah" yerine "seyahat ya Rasulullah" rüyasını gördüğü camidir. Basık kubbeli, taş-tuğla yapımı olup, kubbe kasnağı demirden bir çemberle çevrilidir. Kapısına merdivenlerden çıkılır.



Sinan Paşa Camii

Cami Beşiktaş İskelesi karşısında yer alır. 1550-1553 yılları arasında Osmanlı Donanması'nın Kaptan-ı Deryası olan Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sinan Paşa 1553 yılında öldüğünde cami inşa halinde bulunmaktaydı. O yüzden Sinan Paşa Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camisi'ne gömüldü. Cami ise 1555 yılında tamamlandı.



Eski Valide Camii

II. Selim'in eşi, III. Murat'ın ise annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan'a 1583 yılında yaptırılmıştır. Külliye cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, kervansaray, hamam, darülkurra, darüşşifadan oluşur.



Ferhad Paşa Camii

1575 yılında Ferhat Paşa tarafından Çatalca tepesinin eteğine Mimar Sinan'a yaptırılmıştır.



Molla Çelebi Camii

Fındıklı Camii olarak da bilinir. Molla Mehmet Çelebi tarafından 1589'da yaptırılmıştır.



Nişanci Paşa Çelebi Camii

İstanbul'un Fatih ilçesinde Karagümrük semtinde Nişanca caddesindeki cami, 1584-1588 arasında yapılmıştır.



Piyale Paşa Camii


İstanbul'un Kasımpaşa semtindedir. Bu çoksütunlu Mimar Sinan anıtı, 6 kubbeli ve dikdörtgen plandadır. Caminin ortasındaki iki büyük sütuna dayanan kubbelerin ağırlığı duvarlardaki yan direklerle temele iner. Caminin üç tarafı kemer ve tonozludur, minaresi bunların üzerindedir.



Zâl Mahmûd Paşa Câmii
İstanbul'un Eyüp ilçesinde Kanuni Sultan Süleyman'ın veziri Zal Mahmut'un Mimar Sinan'a yaptırdığı cami medrese, türbe, çeşmeden meydana gelen bir külliyedir. Zal Paşa caddesindeki caminin inşa tarihi 1577'dir.



Haseki Külliyesi
Mimar Sinan'ın İstanbul'da yaptığı ilk eserdir. Mimar Sinan bu eseri Hürrem Sultan için yapmıştır.



Mağlova Kemeri - Kemerburgaz

Mimar Sinan tarafından 1554-1562 yılları arasında İstanbul'da, Alibey Deresi vadisi üzerinde yapılmış olan su kemeri bugün Gaziosmanpaşa ilçesi sınırlarında bulunan Cebeci köyü yakınlarındadır.

1563 yılında selden zarar görmüşse de aynı yıl onarılarak eski haline getirilmiştir. Alibeyköy barajının göl suyu yapıtın dörtte birini kaplamaktadır. Kemer İstanbul'a su taşımaya devam etmektedir. Eser dünya su mimarisinin baş yapıtlarından biri olarak kabul edilir.



Büyükçekmece Köprüsü - İstanbul

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) Zigetvar seferine çıkarken bu köprünün yapımına başlanmış, Sultan II.Selim Zamanında (1566-1574), bir yıl içerisinde de tamamlanmıştır.

Uzun yıllar Büyükçekmece- Mimar Sinan Köyü arasındaki bağlantıyı sağlamıştır. Aynı zamanda da bu köprü Büyükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasında bir geçit niteliğindedir.

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) Zigetvar seferine çıkarken bu köprünün yapımına başlanmış, Sultan II.Selim Zamanında (1566-1574), bir yıl içerisinde de tamamlanmıştır.

Uzun yıllar Büyükçekmece- Mimar Sinan Köyü arasındaki bağlantıyı sağlamıştır. Aynı zamanda da bu köprü Büyükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasında bir geçit niteliğindedir.



Silivri Köprüsü - İstanbul

Silivri Köprüsü 348.00 m. uzunluğunda 32 gözden meydana gelmiştir. Alçak bir vadide oldukça uzun oluşundan ötürü de köprü gözleri mimar Sinan’ın diğer eserlerinde olduğu gibi sivri kemerli olmayıp hafifçe basık kemerlidir.



Mustafa Paşa Köprüsü - Meriç Nehri üzerinde

Bugün Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Svilengrad'da Meriç nehri üzerine inşa edilmiştir.

Mimar Sinan'ın önemli eserlerinden biri olan köprü 1529 yılında tamamlanmış, 1766'daki su taşkınlarıyla zarar görse de 1809 yılında yeniden inşa edilmiştir. 20 kemerden oluşan köprü 300 m. uzunluğunda ve 6 m. genişliğindedir. Günümüzde Svilengrad şehrinin simgesi haline gelmiştir.



Sokullu Mehmed Paşa Köprüsü - Tekirdağ

Tekirdağ İli Çorlu İlçesinde bulunan köprü bir Mimar Sinan eseridir. Günümüzde araç ve yaya trafiğine açık bir şekilde köprü özelliğini sürdürmektedir. Geçirdiği onarımlardan sonra özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. 5 kemerli köprünün 2 tanede hafifletme gözü vardır.



Drina Köprüsü - Bosna Hersek

Sokullu Mehmet Paşa adına 1577'te Drina Irmağı üzerine yapılan 11 gözlü köprüdür. Drina Irmağını kuzey-güney doğrultusunda keser. Eni 7 metreden biraz geniş, uzunluğu 180 metreye yakın olan Drina Köprüsü büyük kesme taş bloklardan yapılmıştır. Özellikle ülkede yaşanan iç savaş döneminde ciddi hasar gören köprünün bulunduğu nehir üzerine yapılan baraj nedeni ile bölgedeki su rejiminin değişmesi sonucu temellerinde ve ayaklarında önemli hasarlar ortaya çıkmıştır.



Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü - İstanbul

İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan tarihi ticaret yolu üzerinde, Büyükçekmece Gölü'nün Marmara Denizi ile birleştiği noktada yapılmıştır.

İstanbul'a 36 km uzaklıkta yer almaktadır. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) Zigetvar Seferi'ne çıkarken, ordunun, Büyükçekmece Gölü ile denizin birleştiği bu noktadan sallarla karşıya geçmekte çok zorlanması üzerine buraya köprü yapılmasını emretmiştir. Ancak Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar Kuşatması'nda öldüğü için köprü, oğlu II. Selim zamanında, 1567 yılında tamamlanmıştır.



Kervansaray - Büyükçekmece

Kanuni Sultan Süleyman tarafından Zigetvar seferine çıkarken, inşa ettirilmiştir.



İbrâhim Paşa Sarayı - Atmeydanı

Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve ilk veziri olan Damat İbrahim Paşa'ya ait İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda bulunan saraydır. Daha önce At Meydanı Sarayı olarak bilinen yapı İbrahim Paşa'nın Kanuni'nin kızkardeşi ile evlenmesinden sonra İbrahim Paşa Sarayı olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüzde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

16. Yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden olan İbrahim Paşa Sarayı, Roma Dönemine uzanan tarihi hipodrum'un kademeleri üzerinde yükselir.

Süleymâniye Medreseleri - İstanbul




Rüstem Paşa Medresesi - İstanbul



Vâlide Sultan Medresesi - Üsküdar


Sokullu Mehmed Paşa Dârülkurrâsı - Eyüp


Ser Mimârân-ı Cihan Mimar Sinan Eserleriyle Yaşıyor..

Bu bilgilendirme yazısını mailime gönderen, büyük üstad Koca Sinan hakkındaki bilgi ve farkındalığımı artıran gönül dostum Mehmet Yağcı'ya teşekkür ediyorum.

Bende yazıyı bloguma taşıyıp sizlerle paylaşmak istedim.

Daha detaylı bilgi için bazı linkler;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mimar_Sinan
http://www.sinanasaygi.org/
http://www.turkcebilgi.com/mimar_sinan/ansiklopedi
http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=315

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »


Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı...

Bulduğu hiçbir yanıt ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş, ama aldığı yanıtlar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir yanıtı olmalı diyormuş.. 

Vee dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.. Köy, kasaba, ülke dolaşmış, bu arada zaman durmuyor tabii ki..

Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona; 

"Şu karşı ki dağları görüyo rmusun? Orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git. Belki O, sana aradığın yanıtı verebilir." demişler.

Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.

Bilge; "Sana bunun yanıtını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor." demiş.

Adam kabul etmiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. 

"Şimdi çık ve bahçede bir tur at, tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et, kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin…"

Adam, iki gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış "Evet" demiş. "Kaşıkta yağ eksilmemiş."

"Pekiyi bahçe nasıldı?" diye sormuş.

Adam oldukça şaşkın bir şekilde; "Ama ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki…" demiş.

Bilge "Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bu sefer bahçeyi inceleyip gel." demiş 

Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzellikler karşısında büyülenmiş adeta, muhteşem bir bahçeymiş çünkü… 

Geri geldiğinde bilge, adama "Bahçe nasıldı?" diye sormuş…

Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini, hayran kaldığını anlatmış. 

Bilge gülümsemiş "Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış.’’ demiş ve eklemiş;

‘‘HAYAT SENİN BAKIŞINLA ANLAM KAZANIR. YA SADECE BİR NOKTAYI GÖRÜRSÜN, HAYATIN AKIP GİDER, SEN FARKINA VARMAZSIN… YA DA GÖREBİLECEĞİN TÜM GÜZELLİKLERİN TAM ORTASINDA HAYATI YAŞARSIN, AKIP GİDEN ZAMANIN ANLAM KAZANIR…

İŞTE HAYATIN ANLAMI SENİN BAKIŞLARINDA GİZLİDİR."

Okumak için tıklayınız.

Bu anlamlı kıssayı daha önce okumuştum. Sağ olsun, var olsun, bir gönül dostu mail olarak atınca blogumda siz değerli okurlarımla da paylaşmak istedim..

Hayatımızın anlamını hakkıyla anlamak ve ona göre yaşamak dileğiyle...

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz.. 
Devamını Okuyun »


Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği seyretmeye başladı ve saatlerce seyretti.

Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki, ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Adam, kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı titizlikle keserek deliği büyüttü.

Kelebek kolayca dışarı çıktı. Fakat  kocaman bedeni yanında kanatları kuru ve buruşuktu.

Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu.

Fakat bu olmadı!

Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı...

Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı, bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin, kelebek için  gerekli olduğuydu. Çünkü bu, yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için Allah'ın (c.c.) vesile buyurduğu yoldu. Böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti. 

Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir. Eğer Allah (c.c.), hayatımıza hiçbir  engelle karşılaşmadan devam etmemize izin verseydi sakat kalırdık. Şimdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık. Asla uçamazdık...

Güç istedim...  Ve Allah beni güçlü yapmak için karsıma zorluklar çıkardı.

Bilgelik istedim...  Ve Allah bana çözmek için sorunlar verdi.

Zenginlik istedim...  Ve Allah çalışmak için bana beyin ve güçlü kaslar verdi.

Cesaret istedim...  Ve Allah üstesinden gelmem için bana tehlike verdi.

Sevgi istedim...   Ve Allah yardım etmem için sorunlu insanlar verdi.

İyilik istedim... Ve Allah bana fırsatlar verdi.  

İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim. 
İhtiyacım olan her şeyi elde ettim.


Mailime gelen bu güzel yazıyla son günlerde şunu farkettim ki; şu hayat kitabında şiir ve makale başlıklarını önceden atmaya çalışıyorum... Halbuki bu çaba, bu acele niye? Önce makaleni/şiirini hele bir yaz, sonra iyice oku ve ondan sonra hakettiği başlığı at...Kısacası bazı şeyleri akışına bırak. Bırak ki yaratıcının taktir ettiği ve eninde sonunda varacağı yolu en güzel şekilde bulsun...

Sonraki paylaşımlarımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Allah'a (c.c.) Emanetsiniz..
Devamını Okuyun »


Küçük bir kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı.

Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.

Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki, iki gündür boğazından lokma geçmemişti. Karnını doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen bir köpek yavrusunu görünce kucağına alıverdi

Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sarmaya başladı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...

Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar ...

Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu..

Mutlu bir gülümseyişin, güzel bir tebessümün yerini hiç bir tatlı söz tutamazmış, unutmayınız efendim ;)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ;)

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »

1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.

4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.

5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda "GITMIYCEEEEEEEM" diye ağlayarak teşekkür ettiniz.

7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camını kırarak teşekkür ettiniz.

9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.

11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü "Sen bizimle oturma" diyerek teşekkür ettiniz.

12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı. Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.

21 yaşınızdayken iş hayatı ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. "Ben senin gibi olmayacağım" diyerek teşekkür ettiniz.

22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.

25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.

30 yaşınızdayken bebek bakımı hakkında size akıl vermek istedi. "Artık bu ilkel yöntemleri bırak" diyerek teşekkür ettiniz.

40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. "Anne işim başımdan aşkın" diyerek teşekkür ettiniz.

50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu. Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.

Derken bir gün..... o öldü.  Ve o güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi düştü....

Ve bir hikaye..

Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı. Telefondaki ses annesine aitti. Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi "Nasılsın oğlum iyi misin?" diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle "İyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyi misiniz?" dedi.
Annesi "Biz iyiyiz oğlum, bir şeyimiz yok. Sadece sesini duymak istedim." dedi.
Oğlu da "Anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu? Yarın da konuşabilirdik!" deyince annesi de "Rahatsız mı ettim oğlum?" dedi.
Oğlu "Evet anne rahatsız ettin." deyince annesi "30 sene önce sen de beni bu saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun oğlum." dedi...


Eğer halen sizinleyse, şimdi onu her zamankinden daha çok sevin.. E hadii ..! :)

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »



İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak

İki şey 'Ekstra Değer' katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik

İki şey kâşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın  yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık

İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)

İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba

İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz

İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi

İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla
Devamını Okuyun »