400 Yıl Sonraya Mektup Yazabilmek !

Yazar : İdris Cin Tarih : Salı, Ağustos 11, 2009 | 2 Fikir Paylaşımı
Kategori(ler) : ,

Merhabalar,

Nihayet bloguma vakit ayırıp "blogumda yazmak istediklerim" listemden bir konuyu daha çekip siz değerli okurlarımla paylaşıyorum.

Yaklaşık 1 ay önce FriendFeed den severek takip ettiğim Muge Cerman üstadın paylaştığı, büyük üstad Mimar Sinan'ın iş ahlakını özetleyen o harika yazıyı paylaşmak istiyorum sizlerle.

Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşi Cami'nin 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasunda yaşadıkları bir olayı tv'de şöyle anlatmaştı.

"Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer curumeler vardı.

Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaa edildiğini oğrenmiştik, fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu.

Kemerleri nasıl restore edecegimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı söktük. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kağıt vardı. Şişeyi açıp kağıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi, Mimar Sinan tarafından yazılmıştı ve şunları söylüyordu;

"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum. "

Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolunun neresinden getirttiklerini söylerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.

Bu mektup bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insan üstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin degişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bigi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden cok daha muhteşem olan, 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur."

Şimdi bir Koca Sinan'ın iş ahlakını düşünün bir de günümüzdeki yaşatılan iş ahlakını. Keşke yaptığımız her işe Koca Sinan'ın binde biri kadar sorumluluk katabilsek. Önceki yazılarımdan birinde görev ile sorumluluk arasındaki ince çizgi hakkında görüşlerimi paylaşmıştım. İşte o fark tam da böyle birşey olsa gerek.

Ne zaman toplum olarak iş ahlakımızı atalarımızın seviyesine çıkarabilirsek, işte o zaman onlar gibi sorunlarımızı çözüp, yeterli refaha erişip, dünyaya hükmedebilecek güce ve iradaeye sahip olabileceğiz. Gerçek bu kadar da net aslında...

Sonraki yazımda tekrar görüşene dek hayatınızdan pozitifliği, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin.

Tekrar Paylaşmak Üzere,
Sevgi ve Saygılarımla

2 Fikir Paylaşımı

  1. Burçak Çubukçu 11 Ağustos 2009 23:53  

    Tabi akıllarına aynısını yapmak gelmediği için, yani nasıl yapılacağını bir kağıda yazıp, şişenin içine koymak. 400 yıl sonra aynı sorunu yaşayacak mühendisler çuvallayacaklar, o ayrı :)

  2. _KmL_ 15 Ağustos 2009 14:56  

    Kendimden utandım. İnsanlarımızın çoğu iş benden çıkana kadar sorun çıkmasında... Düşüncesiyle hareket ederken Koca Sinan'ın ahlakı kanımı dondurdu! Daha önceden az buçuk bildiğim bu hikayeyi net olarak okuyunca çok sevindim. İslam ve Osmanlı tarihinden daha fazla yolumuzu aydınlatabilecek bir şey yok sanırım. Herşey yaşanmış bitmiş! Tekkerrürlerle bile baş edemiyoruz, acaba neden? ...

Yorum Gönder